BATI KARADENİZ HALİ GEZİMİZ


       Cumartesi gecesi Saat 2.30 sıralarında başlayan Batı Karadeniz turumuz İslambol’umuzun gece sakin trafiğinde devam etti. Sakinlik sadece 1 saat sürdü ve  köprü çıkışında trafiğin yoğunlaşması yeniden başladı. Fatih sultan Mehmet han köprüsünün üzerinden geçerken Karadeniz ve Marmara denizlerinden esen rüzgarın arabamızın içine dolmasıyla sabahın fecrini, huzurunu ve rahatlığını hissettik.
     Ah! İslambol sana acem mülkü feda!
       İslambol’un çıkışına Gebze’ye doğru yolcuğumuz başladı. Şanlıurfalıyı almaya Gebze’ye vardığımızda çok beklemeden Urfalı’ ya kavuştuk. Muhabbet eşliğinde Düzce’ye Bayburtluyu almaya yola çıktık. Yoldayken eskilerden Kastamonulunun yaptıklarını birbirimize anlattık. Kahkaha ve muhabbet içinde güldük ve Düzce’ye vardık. Tabi bu arada ben Konyalı, 1 saate yakın sabah uykumu almıştım istirahat buyurmuştum. Gözlerimi açtığımda Bayburtlunun kaldığı yurda varmıştık. Düzce üniversitesini görmüş bulunuyorduk. Ülkemizde gelişmekte olan üniversiteler arasında ivme kazanmış 2006’dan günümüze büyük atılımlar gerçekleştiren bir üniversitemiz olmuştur. Biz geldiğimizde Bayburtluyu aramaya yurda girdik. Etüdünde kendisini bulmuştuk. Güzel bir kahvaltı tabi ki kahvaltıda annelerimizin yaptıkları börekler, kekler ve hamur işleri vardı. Kahvaltıdan sonra günün program akışını belirledik ve ilk durak noktamız olan Fakıllı mağaraları yol almıştık. Yol boyunca Düzce’nin yeşil ağaçları arasında Fakıllı mağaralarına vardık. Mağara girişine geldiğimizde giriş ilk bakışta bizleri korkutsa da merak ve cesaret içinde ilk adımlarımızı attık. Işıklandırmalar ve koridor yollarından 150 metrelik bir güzergahla mağara içine yürüdük. Sarkaçlar ve mağara içinden akan sular bizleri çok etkilemişti. Tamamen mineral kayaçlardan oluşan bu doğa harikasından çıktığımızda hepimizde bir nefes kesilmesi oluşmuştu. Mağara nefesimizi kesmişti. Mağara çıkışındaki su akıntısı mağara hoş bir görüntü katıyordu. Mağara çıkışında bir salıncak vardı. Salıncakta Kastamonuluyu bindirip salladık güldük eğlendik. Akçakoca’dan Fakıllı mağarasının bulunduğu köyden ayrılırken yeni yerlere gitmenin heyecanı hepimizde oluşmaya başlamıştı.
       Düzce Akçakoca’dan ayrılıp çok merak ettiğimiz Bolu’ya varmayı planladık. Bolu’nun rakımı ve yeşilliği daha yüksekti. Yoldayken bunu fark edebildik. Bolu’da ilk ziyaretimiz Abant gölü tabiat parkı olmuştu. Arabamızdan indiğimizde öğle vakti olmasına rağmen bir soğukluk vardı. İner inmez bu doğa harikasının etrafında dolaşmaya ve fotoğraflar çekmeye karar verdik. Tabi bu arada unuttum arabayı süren bir liderimiz vardı: Çorumlu. Abant’tı gezdikten sonra güzergahımızı tarihiyle, evliyalarıyla meşhur ve de ülkemizde tavuk sektörüyle ismini duyurmuş Mudurnu’ya çevirmiştik. Mudurnu’ya Abant’ın içinden dağdan ovaya indik. Mudurnu’ya öğle vakti vardık evleri ve sakinliğiyle ilk izlenimlerimiz harika olmuştu. Öğle namazını bizzat Yıldırım Beyazıd Han’ın 1374 tarihinde yaptırdığı bu güzel tarihi camide icra ettik. İçindeki akustik ve kubbe desenleri harika bir camimizdi. Ardından şehrin ortasından geçen nehrin kenarında endamıyla duran Kanuni Sultan Süleyman Han’ın yaptırdığı camiye vardık. Tabi eski cumbalı evlerin ve köşklerin arasında geçerek camiye vardık. Camimizde tam kubbe altında güzide bir sobamız ve tamamen tahtadan el emeğiyle yapılan minberi inceledik. Çıkışta nehrin köprüsünde fotoğraflar çektirdik. Mudurnu’dan ayrılarken ecdadımıza: EY ECDADIMIZ SEN BİZE NE GÜZEL ESERLER BIRAKMISSIN DİYE DUALAR ETTİK.
        Mudurnu ziyaretimizden sonra hedefimizi Gölcük milli parkına çevirdik. Gölcük milli parkını her zaman duymuşuzdur gitmek varmak kavuşmak bugüne nasip olmuştu. Gölcük’e vardığımızda havasını suyunu ayrı sevmiştik. Sakinliği, doğallığı ve parkın içinde endemik bitkilerle ayrı güzelliği vardı. O meşhurun ev, devlet konuk evinin göle uyumunu görmek bile manzarasal bir görünüm uyandırmıştı bizlerde. Gölün etrafını yürüyerek dolaştık ve yeşilin tüm tonlarını görmüştük. Gölcük parkından sonra hedefimizi Safranbolu’ya Karabük’e çevirdik.
       Ülkemizin ayrı bir güzelliği olan Safranbolu’ya geldiğimizde tarihi sokaklar arasında arabamızla geçerken tarih koklayarak Safranbolu Hıdırlık tepesine çıktık. Tepede Safranbolu evlerini, cinci hamamını, kaymakam konağını, saat kulesini ve merkez camiyi gördük. Ardından yürüyerek şehrin merkezine halkımızın arasına karıştık. Dükkanların iç içe olması bir samimiyet ve ahenk katmıştı. Safranbolu’nun kolonyası ve lokumu meşhurdur. Bir dükkanımızdan çeşitli süs eşyaları ve hediyeler aldık. Hediyelerimizden sonra Safranbolu müzesinin ve saat kulesinin olduğu tepeye doğru dar sokaklardan devam ettik. Dolaşırken ecdadımızdan miras kalan eserlerimizin Osmanlıca yazılan kitabelerinin bazılarını okuyamadık bu da bize bir zül olmuştu. Miraslar arasında yokuş yukarı yürüyorken bir anda kafanızı kaldırdığınızda önünüze müze girişindeki bayrağımızın dalgalanışının güzelliği estetikliği sizi karşılıyor. Safranbolu müzesi 3 kattan oluşan, şehrin  tarihi ile ilgili hatıraların olduğu, meslek erbablarının gösterildiği ve Safranbolu’ya özgü birçok tarihi eşyanın sergilendiği bir müzedir. Müzenin hemen arkasında 15 adet ülkemize Abdülhamid-i Sani hazretlerinin hediye etmiş olduğu saat kulelerinin maketleri vardı. Maketleri teker teker inceledik. İslambol, Topkapı sarayının çevresindeki İstanbul saat kulesini, Bursa Tophane saat kulesini, Çanakkale saat kulesi gibi birçok eseri ziyaret ettik. En ileride ise Safranbolu’nun simgeleşen saat kulesinin önüne gelmiştik. 1965’den bu yana kulenin hadimliğini yapan İsmail amcamızla tanıştık. İsmail amcamız bizlere saat kulesinin 1790’lı yıllarda Yusuf İzzeddin Paşanın Safranbolu’ya hediye ettiği saatin tarihini ve günümüze kadar nasıl geldiği, ne gibi sorunlardan, badirelerden atlatıldığından, saat kulelerinin bilimsel geçmişinden ve saatçilik sanatının inceliğinden bahsetti. Saatlerle alakalı olarak bilgilerimizi tazeledik ve ülkemizdeki saatçilikle alakalı olarak bizlerin öngörüsü, başta kültür ve turizm bakanlığı ve yetkililerin saat ve saat kuleleriyle alakalı olarak kültür sanat alanında birçok yatırımlar yapması ve desteklemesi gerektiğidir. Safranbolu ziyaretimizde İsmail amcamızın hoş sohbetleri ve muhabbetiyle nihayete ermişti. Güzergahımızı Safranbolu’ya özgü bir güzellik olan köye, Yörük köyüne çevirdik…
         Yörük köyü, Anadolu’ya gelen ilk Türk boylarının yerleştiği bir köy olmakla birlikte 750 yıllık bir geçmişe sahiptir. Sahip olduğu zenginlikle birlikte 140 hanelik bir köydür. Köyde imar edilen konaklar bir Türk köyü olduğunu göstermektedir. Konaklarda şöyle güzel gelenekselleşmiş özellikler vardı. 3 katlı konaklar geniş aile yaşamını simgeliyor, ecdadımız konakta bulunan namazgah kısımlarına mihrap yaparak dinimize, namaza olan hassasiyeti evlerinde konakların da dahi gösteriyordu. Konakların yapımında keçi kılı, yumurta akı, saman ve tahta talaş karışımı bir harç yaparak konak inşaatında kullanılıyor. Bu sayede ahırdan koku gelmez, kışın sıcaklık korunur, ses yalıtımı odalardan çıkmaz evdeki mahremiyet sağlardı. Bu gibi birçok ince ayrıntıyı gördük ve dinledik. Geleneklerimizle iftihar ettik. Yörük köyünde namazımızı kılıp bir doğayı harika olan Bulak Mencilis mağaralarına doğru yolumuzu belirledik.
        Bulak mağaralarında gördüğümüz en dikkat çekici ayrıntı  yüksek ve sert kayalarla çevrili olmasıydı. Bulak mağarasının girişi dik bir merdivenle başlıyor ve 50 metre yukarıda girişle devam ediyordu. Eski tarihi bir kapısı var. Kapıdan içeri girdiğinizde sizi karşılayan 450 metrelik uzun bir mağara alanı karşılıyor merakla içeri girdik. Mağaradan doğal kayaçların erittiği sular damlıyor ve içerideki kayaçların oluşturduğu serin hava sizin üşümenizi sağlıyordu. İlerlerken dikkatimizi mağaranın genişliği ve yüksekliği dikkatimizi çekmişti. Daha önceleri burası bir kasaba bir köy yaşamı varmış gibiydi. Mağaranın sonuna yaklaştığımızda sert ve ucu sivri kayaçlarının sayısının ve mağara soğukluğunun da artığını gördük. Mağaranın doğallığında fotoğraflar çektirdik ömür boyu hatıra kalacak. Bulak mağara ziyaretimizi nihayete erdirdik. Bulaktan sonra güzergahımızı kristal teras ince kaya su kemeri belirledik kısa bir yolculuktan sonra hedefimize ulaştık. Çok içte bir yer olmasına karşın çok kalabalıktı. Vadiye karşı manzarası olan yüksek ve mimarı olan tek moment noktasından oluşturulan bir destek platformun üzerinden manzarayı ve aşağımızda kalan ince su kemerinin geçtiği yeşillik alanının doğallığında kaybolduk. Mimari ve teknik bilgi açısından bize rehberlik eden Bayburtlu kardeşimize teşekkür ederiz. İnce Kaya’dan sonra Kastamonu’nun güzide beldesi olan Bozkurt’a yolumuzu belirledik.
          Kastamonu merkeze geç saatlerde vardık. Ardından bozkurt ilçesine doğru ilerledik. Yol boyunca edilen muhabbet ve bazılarımızın istirahat buyurması yolculuğumuzun tadını tuzunu oluşturuyordu.  Bozkurt ilçesinin Asarbaşı köyüne geç saatlerde vardık. O muazzam muhabbetiyle sevgisiyle misafirperverliğiyle bizi karşılayan Adem amcamıza teşekkür ve selam ederiz. Namazdan sonra hazırlanan sofrada ki doğallık hiçbir şeye değiştirilmezdi. Ekmek, su, çorba, pilav, fasulye, tavuk, soğan, domates ila ahır… envai olan bu sofradan sonra köy evimizde çaylar içildi, muhabbetler edildi. Sobada yanan meşe, sedir odunlarının kokusu ve sıcaklığında yatmanın istirahatı paha biçilemezdi. Sabah namazından önce kalkındı. Edalar edildikten sonra köy kabristanlığında ziyaretlerimizi ve dualarımızı ettik. Sabahın fecrinde yaptığımız doğa yürüyüşü nefesimizde teneffüsümüzü, kalp atışlarımızı tamamen yeniledi rahatlattı. Akabinde evin balkonunda yaptığımız kahvaltı ve yörenin kaynağından akan suyla demlenen çayın tadı harikuledeydi.8 bardak içmişizdir… Evin önündeki manzara ve dağın eteğinden gelen rahatlatıcı esinti ve bardağımızdan çıkan dumanla birleşerek yüzümüze içimize vurması çok güzeldi. Bu güzellikleri bırakarak İslambol’a, Bursa’ya, Düzce’ye yetişmemiz lazımdı. Bir an önce yola çıktık.
       Güzergahımızı Amasra’ya belirledik. Yolumuzu küre dağlarının eteklerinden sahile Batı Karadeniz sahil yoluna bağlayarak devam ettik. Yol üzerinde İnebolu’ya uğradık. İnebolu çok güzel bir sahil beldesidir. İnsanları samimi, tarihi geçmişi kadim bir beldemizdir. Osmanlı ve Selçuklu dönemlerinde Karadeniz liman şehri olarak kullanılmıştır. Harekat ve demirleme noktasıdır. İnebolu’nun ayrıca  İstiklal savaşımıza katılmış bazı köylerde erkek kalmadığı için ERSİZ köy isimlerini almıştır. Bir belde için ne büyük şereftir.
       Batı Karadeniz sahil yolu virajlı, tek gidiş dönüş yolu olması nedeniyle bizim için zorlayıcıydı. Bu zorlamanın neticesini şoförümüz Kastamonulunun yüz ifadelerinde ve konuşmalarında görebilmekteydik. Sahillerde ki güzellikler ve doğallıklar anlata anlata bitmez. Ne Maldivler ne de Panama sahilleri hepsinden de ala Karadeniz sahilleri…    
        İnebolu’dan sonra Cide’ye vardık. İlçe giriş tepesinden Cide sahilinin o buhrandanlığın da kaybolduk. Nice şiirler nice romanlar yazılır, nice resimler çizilirdi o manzarada. Bizlerde fotoğraflarda kendimize yer edindik bu manzarada. Cide sahilinin uzunluğunda devam ederken şehir merkezine geldik. İnsanların samimiyeti ve muhabbeti yüzlerinden belliydi. Cide’den ayrılırken bir daha gelmek temennisiyle güzergahımızı sahilden Amasra’ya belirledik. Amasra önemliydi.
        Amasra denize uzanmış korunaklı bir limana sahip, kalesi, tarihi ve geçmişi çok öncelere dayanan bir beldemizdi. Amasra ilçe giriş tepesinden baktıktan sonra şehir merkezine vardık. Şehir merkezinden sonra tarihi kaleye çıktık. Kaleden limanı, sahili ve Karadeniz’in ufkunu izledik fotoğrafladık. Kaleden sonra kalenin yanındaki şapeli (küçük kilise) dikkatimizi çekti. Ecdadımız asırlardan beri hoşgörü politikasını bir tezahürü olarak bu eser tüm Osmanlı tarihini izah etmektedir. Bizler gurur duyduk, iftihar ettik.
       Fatih Sultan Mehmet han hazretleri İslambol’u feth eyledik, sonra Karadeniz de ki ilk fetih yeri burası olmuştu. Fatih han,  “lala lala, çeşmi cihan bu mola ve kaleye haber gönderir: Bu kadar güzel bir yere zarar vererek almak istemem kalenin anahtarını bana getiriniz.” Demesi bile Amasra ve kalesi içi yeterliydi. Savaşmadan fetih gerçekleşmişti. Yüzyıllar boyu buradaki eserlere bakılmış, onarılmış ve yabancı uyruklu halkımız burada özgürce hem dinlerini hem de dillerini özgürce yaşabilmekteydi. Amasra ile alakalı gezimizde sürecinde oluşturduğumuz genel kanaatimiz; bakımsız ve yeterli yatırımlarım yapılmadığı, imari ve altyapı çalışmalarının eksik olduğu yönündeydi. Böyle güzelliği ve tarihi olan bir şehrin bu duruma düşmesi bizim için züldür.
      Amasra’dan ayrılırken artık dönüş yolunu belirlemiştik. Gezimiz çok şükür kazasız belasız bir şekilde nihayete ermişti. İlk uğrak yerimiz Düzce, akabinde biz fakiri Sakarya’ya, akabinde Urfalıyı Gebze’ye ve İslambol yolcukları da yollarına devam etmişti.

GEZİDEN KALANLAR
·        İlk olarak Çorumlu kardeşimize ve Kastamonulu kardeşimize arabayı kullandıkları için teşekkür ederiz. Bayburtlu kardeşimizin çektiği fotoğraflardan, Urfalı kardeşimizin hoş sohbetleri ve yerinde müdahalelerinde dolayı, biz fakirinde geri gerileri unutulmaz bir anılar yaşamamıza sebebiyet vermişti.               TEŞEKKÜRLER OSMANİYE…
·        Arabanın tekerlek jantını yamultacak kadar  hissiyatlı davranmamız büyük bir başarıydı.
·        İlk defa silah kullanan arkadaşlarımızın heyecanını görmek bizlerde aksiyoner bir hava yaşatmıştı.
·        Atv’ye binmenin, araba kullanmanın, silah sıkmanın deneyimi bir başka olmuştu.
·        Köy kahvaltısı, kaynağından su içmenin lezzeti ve doğa yürüyüşlerimiz bin bir başkaydı.
·        Çamdan yapılan bardak almamız ve ilmini öğrenmemiz, saat kuleleriyle alakalı bilgiler almamız bizde derin bir kültür haziresi oluşturmuştu.
·        Çekilen fotoğraflar, yer bildirimleri ve sosyal ağ paylaşımları anılarımızı kayıt altına almıştı.
·        Anadolu insanını tanımamız ve köy kahvelerinde çay içmemiz muhabbetler etmemiz bizde ahenk, bir millet sevgisi vatan sevgisi uyandırmıştı.
Ülkemizin her yeri çok güzel…
·        Yeni yerler yeni insanlar tanımak tecrübe etmek paha biçilemez bir mutluluktu.

Gezimizi organize eden kardeşlerimize teşekkür eder. En yakın zamanda bir beldeyi harika olan Güneydoğu’ya seyahat etmenin heyecanını yaşamak isteriz. Gezimizde yazdıklarımızdan daha çok şeyler yaşadık. Her şey için ALLAH RAZI OLSUN. VESSELAM


Hiç yorum yok

Şahin Korkmaz. Blogger tarafından desteklenmektedir.